Kardeşlik Bağı: Can ve Demet’in Unutulmaz Hikayesi
Can, küçük yaşlardan beri ablası Demet’i hayatındaki en güçlü kalesi olarak görüyordu. Anne ve babalarının yoğun iş temposu içinde büyürken, Demet ona hem bir abla hem de bir anne olmuştu. İlk bisiklet sürüşünü Demet’in elinden tutarak öğrenmiş, ilk okul gününde onun gülümsemesiyle cesaret bulmuştu. Ama hayatın acımasızlığı bazen en güçlü bağları bile sınar.
Bir yaz günü, her şeyin sonsuza kadar değişeceğini bilmeden sahilde yürüyüşe çıktılar. Can, artık yirmili yaşlarının başındaydı ve hayata dair büyük planları vardı. Demet ise her zaman olduğu gibi onun en büyük destekçisiydi. Ama o gün, Demet’in gözlerindeki derin hüznü fark etti.
“Can, sana bir şey söylemem lazım,” dedi Demet, sesi hafifçe titreyerek.
Can, ablasının gözlerindeki korkuyu hissetti.
“Ne oldu abla?”
Demet derin bir nefes aldı ve Can’ın ellerini tuttu.
“Doktorlar… Bende nadir görülen bir hastalık olduğunu söyledi. Pek fazla zamanım kalmamış.”
O an dünya Can’ın başına yıkıldı. Kalbindeki her duygu birbirine karıştı: korku, öfke, çaresizlik. Demet’in güçlü duruşuna rağmen, Can gözyaşlarını tutamadı.
“Ama… Ama sen hep güçlü oldun. Hep bana destek oldun. Şimdi ben ne yapacağım?”
O yaz, Can ve Demet birlikte her anı dolu dolu yaşadılar. Gün batımını izlerken, yağmur altında koşarken, hiç bitmeyecekmiş gibi kahkahalar atarken… Ama zaman acımasızdı. Demet, sonbaharın ilk günlerinde gözlerini kapadı.
Can, ablasının yokluğunu hissettiği her an kulağında onun sesini duyuyordu. “Güçlü ol,” diyordu Demet. “Ve unutma, seni her zaman seveceğim.”
Bugün, Can hayatta büyük başarılara imza atmış bir adam. Ama ne yaparsa yapsın, ne kadar ilerlerse ilerlesin, her kararında ablasının ona bıraktığı o son sözler yankılanıyor:
“Korktuğun halde devam et.”
Ve işte, gerçekten güçlü olmak tam da buydu.